Güneşi mi takip edeceğiz, saati mi?

Şaka mıydı, Ciddi mi? – Benjamin Franklin (1784)

Yaz saati fikrinin kökeni aslında bir şakaya dayanıyor. Benjamin Franklin, 1784’te Paris’te yazdığı ironik bir köşe yazısında, halkın erken kalkarak mum tasarrufu yapabileceğini söylemişti. Hatta, mum ışığına kota koymak gibi komik (!) önerilerde bulunmuştu. Oysa kimse o gün, bu fikrin iki yüzyıl sonra dünyayı gerçekten etkileyeceğini tahmin etmiyordu.

Böcek Toplamak İçin Zaman – George Vernon Hudson (1895)

Yeni Zelandalı entomolog George Vernon Hudson, vardiyalı çalıştığı için akşam üstü böcek toplamakta zorlanıyordu. Bu nedenle 1895’te yaz aylarında saati iki saat ileri almayı önerdi. Fikri, dönemin bilim çevrelerince “gereksiz bir fantezi” olarak görüldü. Ancak ilk kez, insan eliyle zamanı “yeniden düzenleme” düşüncesi bilimsel bir öneri olarak dile getirilmişti.

“Gün Işığının İsrafı” – William Willett (1907)

Hudson’dan on yıl sonra, İngiliz müteahhit William Willett, “The Waste of Daylight” (Gün Işığının İsrafı) adlı broşüründe aynı soruyu sordu: “Neden gün ışığını israf ediyoruz?” Parlamentoya sunduğu öneri reddedildi ama savaş koşulları bu düşünceyi yeniden gündeme getirdi.

Savaş Döneminde Zorunluluk (1916)

I. Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Avusturya-Macaristan, kömür tasarrufu sağlamak amacıyla saatleri ileri aldı. Bu, yaz saati uygulamasının dünyadaki ilk resmî kullanımına dönüştü. Kısa sürede İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri de benimsedi. Enerji kıtlığı, insanı doğanın ritmine değil, üretimin ritmine göre yaşamaya zorladı.


Türkiye’de Zamanın Dönüşümü

Osmanlı’da halk Alaturka saat kullanıyordu: gün batımı hep 12:00 kabul edilirdi, dolayısıyla her günün saati biraz farklı uzunluktaydı. Ancak resmi ve ticari işler Alafranga saate göre işliyordu. I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı da Avrupa’daki trende uyarak yaz saati uygulamasına geçti.

Cumhuriyet döneminde 1925 tarihli “Günün Yirmi Dört Saate Taksimi Kanunu” ile Alaturka sistem kaldırıldı ve uluslararası saat dilimine geçildi ve Bakanlar Kuruluna yaz saati uygulaması için yetki verildi. 1940’lardan itibaren mevsimsel yaz saati uygulamaları yapıldı, 2016’da ise Türkiye kalıcı yaz saati sistemine (UTC+3) geçti.


Bugün Dünya Ne Yapıyor?

2025 itibariyle dünya üçe bölünmüş durumda:

  1. Klasik YSU’yu sürdürenler: ABD, Kanada, AB ülkeleri.
  2. Kalıcı yaz saati uygulayanlar: Türkiye gibi ülkeler.
  3. Tamamen kaldıranlar: Çin, Japonya, Rusya, Azerbaycan, İran.

Avrupa Birliği, 2018’de uygulamayı kaldırmaya karar verse de, “Yaz saati mi kalıcı olsun, kış saati mi?” sorusunda uzlaşamadı. Bu yüzden hâlâ yılda iki kez saatler değişiyor.


Kalıcı Yaz Saati mi, Kalıcı Kış Saati mi?

Kalıcı yaz saati (UTC+3):

  • Akşam gün ışığı uzar, sosyal yaşam ve turizm canlı kalır.
  • Ancak kışın, özellikle batı illerinde (İstanbul, İzmir) sabahlar karanlık geçer; biyolojik ritim bozulur.

Kalıcı kış saati (UTC+2):

  • Sabahları güneşle birlikte uyanmak kolaylaşır, melatonin dengesi korunur.
  • Fakat akşamlar erken kararır; ticaret ve sosyal yaşam etkilenir.

Kronobiyoloji uzmanları, sabah ışığının sağlık için kritik olduğunu, geç aydınlanmanın uzun vadede uyku bozukluklarından metabolik sendromlara kadar etkisi olabileceğini söylüyor. Ekonomistler ise akşamları uzun gün ışığının ekonomik canlılık yarattığını savunuyor.


Peki, Ya İki Saat Dilimi Olsa?

Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında yaklaşık 76 dakikalık doğal zaman farkı var. Teknik olarak bu, iki ayrı saat dilimini haklı çıkarabilir.

Ancak idari bütünlük, banka işlemleri, ulaşım koordinasyonu gibi sebeplerle Türkiye tek saat diliminde kalmayı tercih ediyor. Bu tercih, teknik olarak “kolay”, pratik olarak “zor” bir çözüm.


Zaman, İnsan ve Doğa Arasında

Yaz saati uygulaması bir “teknik karar” gibi görünse de özünde insanın doğayla ilişkisini yeniden tanımlama biçimidir. Zamanı büken, ayarlayan, kısaltan ya da uzatan bir uygarlık düşüncesinin parçasıdır.

Ama bu müdahale, sonunda hep aynı soruyu karşımıza çıkarır: Biz zamanı yönetiyor muyuz, yoksa zaman bizi mi yönetiyor?

Bütüncül danışmanlık açısından bakıldığında, yaz saati uygulaması tam da bu gerilimin bir sembolü gibidir: Doğanın ritmi, toplumsal sistemin ritmi ve bireyin içsel ritmi her zaman aynı frekansta değildir. İnsan, bu üç ritmi senkronize etmeye çalışırken bazen enerji tasarrufu sağlar bazen sağlığını kaybedebilir.

Zamanı “ileri almak” belki teknik bir çözüm ama ruhsal düzeyde hepimizi bir adım “geriye” çekebilir. Belki de en iyisi, zamanı değiştirmek değil, onunla uyumlanmayı yeniden öğrenmektir.